19.3.14

Bir gün.

   


  "Asla mutlu olamayacaksın" dedi iç ses. Haksızdı. Olamamak değildi ki benim sorunum, sadece mutlu olmak istemiyordum.

   Pazar sabahı uyandım ve kendime bir kahve yaptım. Hayatımdaki herkes uyuyordu. Televizyonda yine direnişlerden ve eylemlerden bahsediyorlardı, kapattım. Son zamanlar kimsenin sesini duymak istemiyordum. İsteksizlik hastalığı diye bir şeydi sanırım. Rejimim bozulmuş, artık kendimi tanıyamıyordum. Pazarları sevmemin tek nedeni pencereden baktığımda sokağın sessizliğiydi. Küçük çocukların sesi yankılanıyordu odamda ara sıra. Bir gün büyüyüp şu sokağı hatırlamayacaklardı bile. Bir gün kocaman olup ölümü düşüneceklerdi. Belki de bazıları büyümeden ölümü tadacaklardı. Yaşamaktan çok daha fazla sevdim ölümü. Huzur istiyordum ve ölüm bana huzur getirecekti. Yapamadım. Cesaretsiz, korkak ve halsizdim.

   Çocukken ölmek en güzel şey, insanların çirkin yüzünü görmeden, ihanete uğramadan, ailenin dağılmasını göremeden, mutsuzluğu tatmadan, kaybetmeden ölmek, bir süpermen gibi ölmek.

  Bir gün uyanacak herkes ve ölüler olacak sadece, ölüler yaşayacak.
  Sırt çantamı alıp dışarıya çıktım, içi boştu, tıpkı benim gibi. Ne yapmak istediğimi bilmeden yürüdüm. Farkında olmadan Bebek sahiline geldim, deniz kokusunu aldığımda başımı kaldırmıştım. İnsanlar mutlu gözüküyor, hallerinden memnunlar. Yaşıyorlar.  

  Bir banka oturdum ve 3 saat boyunca ağlayarak bir paket sigara bitirdim. Kokumdan tiksindim, yine kendimden iğrendim.

  Bir köpek yaklaştı bana, tasması olduğunu farkedince etrafıma bakıp sahibi aradım. Köpek ayaklarımın altında bana yapışıp yere yattı ve oracıkta uyuya kaldı. Sanırım çok yaşlıydı ve yorgundu.

  Yarım saat sonra aniden bir ses duydum, denizi izleyerek yine ölüm hayallerine dalmıştım, irkildim. Genç bir beyefendi,30lu yaşlarında, bana yaklaşıyordu. Gülümseyerek selamlaştık ve yanıma oturdu. Çok tatlı gülümsüyordu lakin yüzünde yaşadığı acıların kırışları belli oluyordu. "San adına özür dilerim, rahatsız ettik." dedi ve yine hafif gülümsedi. Ben ise köpeği izleyerek, ayağımda nefes alışını hissediyordum. Adam bana kendini tanıttı, bunun bir önemi yoktu benim için. Eğilip köpeği uyandırmak istedim ama yapmadım. Bir taraftan da oradan koşarak uzaklaşmak istiyordum. Kendimden utanıyordum.

   Adamla çok az muhabbet ettik. Bana denizde boğuluyormuşcasına bakıyorsun dedi.Gülümsedim ve yine gözlerimi denize doğru çevirdim. Köpek aniden kafasını kaldırıp bana baktı. "Sanı ilk kez böyle görüyorum, asla yabancı birisine bu kadar yaklaşmaz, biraz korkaktır benim oğlum." dedi adam. Şaşırdım. Huzuru düşündüm. Adamla hiç konuşamıyordum. Kelimeler ağzımdan çıkmak istemiyordu, çok karışıktı kafam.


   Ayağımda artık bir şey hissetmiyordum, aşağıya eğildim, köpeğin kafasına dokundum ve sevmek istedim ama yapamadım. Köpek nefes almıyordu sanki. Elimi yüzüne doğru götürdüm ve, evet, köpek huzura kavuşmuştu. Adama doğru yüzümü çevirdim, bembeyaz olmuştum, nefes almakta zorlanıyordum, "Üzgünüm" kelimesi fırladı ağzımdan. Adam yerinden sıçradı, köpeğine sarıldı. Bağırma sesi bütün sahile yankılanıyordu. Çok sarsılmıştı. Ben ayağa kalktım ve özür dileyerek oradan uzaklaştım.
   Çok insansızdım. Çok kabaydım, çok kötüydüm. Çok yalnızdım ve herkesi yalnız bırakıyordum.

   Ben ölümü düşlerken, ayağımın altında köpek uyudu ve öldü. Ben Azraildim, ölüm bendim, öldüren bendim.
  Ölmeliydim...